HANGİSİ DAHA ÖZGÜR? AYASOFYA MI? SENT ANTUAN MI?

Önce Google'a Ayasofya-i Camii Kebir yazalım. Karşımıza Ayasofya Portalı diye 20 yıl önce hazırlanmış bir portal çıkıyor ve Ayasofya'nın 20 yıl önceki fotoğrafları bizi karşılıyor.

Şimdi Sent Antuan Kilisesi'ne bakalım, internete "Sent Antuan Bazilikası" yazınca karşımıza oldukça işçilikli ve geniş perspektifli bir site çıkıyor. Örneğin Kilise sitesinde; Sanat, Tarih, Ruhsal Değerler, Kutsal Kalp, Aziz Antuan hakkında dua ve bilgiler, Evlilik Merasimi, ayin saat ve günleri, dönemlere göre özel dualar yahut doğa takviminden kilisenin üç boyutlu tasarımına kadar anasayfada birçok bölümlere ayrılmış başlıklar var. Ve bunlar tamamen Türkçe alt başlıklar altında toplanmış. Yani sosyal medyada Hristiyanlık adına araştırma yapacak bir insanı etkileyebilmek için bu sitede çok yönlü bir strateji inşa edildiği görülmektedir.

İstanbul'da bulunan bir kilisenin böyle bir hizmetinin olması ve karşılığında Ayasofya, Sultanahmet, Fatih gibi Camilerimizin bu tarz bir çalışmasının olmaması ne acı bir durumdur. Bundan daha acı olan ise papazların, kardinallerin özellikle Avrupa'da ve Rusya'da bürokrasi üzerinde ciddi bir etkisinin olması, protokolde üst yerlerde temsil edilmesi ve toplumda ciddi bir söz sahibi olması, hatta öyle ki bir beldede okulların açılışında bütün okul öğrencilerinin o şehrin meydanında toplanıp baş papazının duası ve kutsamasıyla eğitim yılına başlamaları, Hristiyanların düğün, doğum ve pazar ayinlerinin kiliselerde rahatlıkla yapılıyor olması ve dahi kilisenin Hristiyan hayatında önemli bir yer tutarken bunun karşısında ise camilerimizin metruk bir durumda bulunması da çok acıdır.

Son zamanlarda ki yapılan çalışmalarla camilerimizin yeniden sosyal hayatımızın içerisine yer almaya başlamasına memnun oluyoruz. Ne var ki, kıymetli hocalarımız camilerde kendi vazifelerini hakkı ile yapabilme imkan ve kabiliyetine sahip değiller. Dinin temsilcisi ve müdafiisi konumunda bulunan ve dini otoriterlerimiz olan hoca efendilerin, İslam Dini hakkındaki görüşlerini ifade edemeyişleri; bu özgürlüklerinin toplum baskılarıyla ve bürokratik baskılarla sindirilmesi de çok yürek yakan bir durumdur. (Bunun en net örneğini yakın zamanda Ayasofya-i Camii Kebir İmamı Hatibi Mehmet Boynukalın hocaefendi'nin yaşadıklarıdır.)

Ermenistan'da bulunan bir kilise papazı, Ermeni Başbakanı Paşinyan'ı kiliseden kovabilmektedir. Yahut Avrupa'da bir papaz, baskına gelen polisleri kiliseden kovabilmektedir. Ne acı ki aynı zamanda bir bilim insanı da olan, Ayasofya Camii İmamımızın Allah'ın emri olan bir konuyu kamuoyu ile paylaşması, onun kamuoyunda linç edilmesine ve vazifesini bıraktıracak kadar bunun ileri götürülmesine de sebep olmuştur.

Ayasofya Camii İmamı'mızın yapmış olduğu faaliyetler İslami faaliyetler olmakla beraber, hak olan sözlerin ifadesinde yalnız bırakılmıştır. Bunca ilahiyat rektör ve profösörlerinden, müftülerden ve Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan beklenen tavır sergilenememiş ve maalesef sivil toplumun çıkışları ise kanaat oluşturmada yeterli olamamıştır.

Din konusunda kat etmemiz gereken çok mesafeler var. Biz 600 yıl İslam dünyasına liderlik yapmış, ümmetin halifeliğini üstlenmiş, tüm dünya müslümanlarının lideri olmuş bir milletiz. Bu denli derin kültür ve tarihimize karşı son yüzyılda yaşadığımız travmalar bizi köklerinden kopartılmış bir ağaca çevirmiştir. Yeniden filizlenen İslami hassasiyetimizse hem bürokrasi hem de toplumun bazı kesimleri tarafından linç edilmektedir.

Sivil toplum olarak beklentimiz, taklit ettiğimiz Avrupa'daki kilise papazlarına verilen haklar neyse aynısının Türkiye'de imamlara verilmesi ve Sent

Antuan Kilisesi'nin sosyal medya haklarının aynısının ülkemizde bulunan, en azından belli başlı camilere de tanınmasını istiyoruz. Bu, İslamın şunca asır sancağını taşımış bir milletin en doğal hakkıdır. Mabetlerimizi en iyi bir şekilde kullanmak, peygamber efendimizin emaneti olan mihrablara sahip çıkan hoca efendilere de sahip çıkmak boynumuzun borcudur.

YORUM EKLE

banner4