DİRİLİŞ ERTUĞRUL’UN MİSYONU VE KÜLTÜREL FÜTÜHAT

Op. Dr. Kemal TEKDEN

Bir gün bir doktor arkadaşa ilginç bir hasta gelir; hastanın bacakları bir hastalığı sebebiyle kesilmiştir, fakat hasta dizlerinin ağrıdığından şikâyetçidir. Doktor hastayı muayene ettikten sonra, ona ağrı kesici ilaçlar verir ve gönderir. Yanında kendini gözleyen arkadaşı hayretle sorar: “Bacağı olmayan birine diz ağrısı sebebiyle ilaç verdin. Bu nasıl olur? Yoksa o ilaçlar plasebo (yalancı ilaç) mu?” diye. Doktor açıklar: “Bu gerçekten hissedilen bir ağrıdır, bu tür bazı hastalar kaybettiği bacağı veya dizi varmış gibi ağrısını hissedebilir. Buna tıpta ‘Fantom ağrısı’ denir ve tedavisi de oldukça zordur.” Gerçekten de bu, bütün tıp otoriteleri tarafından kabul edilen, fakat mekanizması tam olarak bilinmeyen bir durumdur.

Benzer şekilde, yaklaşık 100 yıl önce bizim kollarımızı, bacaklarımızı kestiler. Böylece devletimize ait pek çok coğrafi bölgeyi bizden ayırdılar maalesef. Son zamanlarda millet olarak hissettiğimiz bu ağrılarımız da fantom ağrısı gibi. Libya’dan Kırım’a, Bosna’dan, Doğu Türkistan’a kadar kaybettiğimiz uzuvlarımız için şiddetli ağrılar duyuyoruz ve anlaşılan o ki bu uzuvlarımızla beden iletişimimizi tam sağlayana dek duymaya da devam edeceğiz. Bütün bu gönül coğrafyamızla olan bağlarımızı fark ettikçe ve oralardaki zulümler devam ettikçe, bu acılar yüreğimizde öyle kısa sürede kolayca dinecek gibi durmuyor.

Bu kardeş coğrafyaları birbirine bağlayan ortak bağlarımız, temelinde İslam olan kültür ve inanç değerlerimizdir. Yeterince sahip çıkabilirsek, tarihimiz ve değerlerimiz bizi emperyalizme karşı her türlü olumsuz şartta bile bir ve güçlü tutacaktır. O halde yapılması gereken bu kültürel dinamizmi canlı tutmaktır. Gelişmiş, kalkınmış ve bağımsız olmak için elbette maddi güce kavuşmanın kıymeti tartışılmaz. Fakat kimliğimizi oluşturan kültürel değerler ihmal edilirse maddi güç de bir işe yaramaz, ancak kapitalizme hizmet eder. Fantom ağrılarımızı yok etmenin en önemli yolu, bugün için kültürel dinamizmimizi ve kardeşlik bağlarımızı arttırmaktan geçmektedir. Türk ve İslam dünyasında siyasi sınırların kalkması ve 100 yıl önceye dönüş artık mümkün görünmemektedir ve buna gerek de yoktur. Kültürel birlik yolundaki çalışmalar ise sınır tanımamaktadır, hatta sınırları delip geçmektedir.

Dünyada emperyalizmin küresel köleleştirme çabasına karşı, Türk ve İslam dünyasında birlik olmak ilk ulaşılması gereken hedeftir ve bunun için de ortak tarih, kültür ve ülkülerde buluşma gayreti daha da önem kazanmaktadır. Bu yönde tarihteki rol model kahramanları gençliğe tanıtarak yeniden diriliş hamleleri yapmamız gerekmektedir. Son zamanlarda, bu yönde güzel bir örnek olan “DİRİLİŞ ERTUĞRUL” dizisinin özellikle Pakistan ve Hindistan’ın Keşmir Bölgesinde yaklaşık 200 milyon insan tarafından seyredilmesi ve onlarda büyük heyecan uyandırması, gönüllerin nasıl fethedileceğinin de bir göstergesi aslında. Bu heyecan, toplumlarda özgüven ve mücadele ruhunu diriltmektedir. Teorik olarak anlatılamayacak olan pek çok konu bizzat yaşatılarak gösterilmiş olmaktadır böylece. Arap ülkelerinde bu dizinin yasaklanmasının altında yatan sebep de aynıdır ve emperyalistlerin bu gerçeği görmelerinin verdiği endişeden kaynaklanmaktadır. Buradan hareketle, bu yönde nice diziler, filmler çekilmeli, kardeş ülkeler arasında ortak kültürel çalışmalar yapılmalıdır.

Bundan yaklaşık 1000 yıl evvel, Horasan erenleri de sınır tanımamışlar, yaptıkları çalışmalarla Türk ordularının henüz ulaşamadığı bölgelerde gönülleri İslam’a açmışlardır. Sonunda ordular savaşmadan pek çok böyle ülkeyi fethetmişlerdir. Bugün bunun yöntemi ve aracı değişmiştir sadece. Bir dizi film dünyanın pek çok yerinde sizin inanç, kültür ve medeniyetinize ilgiyi arttırıyorsa, bugünün yöntemi de bulunmuş demektir. Bu yöntemi yıllarca Yahudi sermayesi kullanmış ve dünyaya kendini masum ve mazlum göstermeyi başarmıştı. Ama onların yalanları, sahtekârlıkları anlaşılmaya başlandığı ve masum değil, tersine zalim oldukları ortaya çıktığı için şu an etkileri kalmamış görünüyor ve kimseyi de inandıramıyorlar artık.

İnanıyoruz ki, insanlığı kula kulluktan ve kölelikten kurtaracak mükemmel bir anlayışa sahip olan İslam’la insanlığın ayağa kalkışı dünyayı gerçek huzura ulaştıracaktır. Bundan dolayı bu mesajları hakkıyla verebilecek kültür aktarımı ve bunun için iletişim vasıtalarını yeterince kullanmanın zamanı geldi de geçiyor ve bu hepimizin üzerine bir vebal olarak yükleniyor.

Dünya sinemasının sermayesinin bittiği bugünlerde, bizim tarihimiz öyle güzel bir sermaye ki, adeta bitmeyen bir derya. Her bir bölümü insanlığa örnek olabilecek engin tarihimizden aldığımız ilhamla, mükemmel kültür birikimimizi bütün insanlığa çağın araçları ve yöntemleriyle anlatabilmek gibi bir ülküye sahibiz. Bunun için sadece Türkiye’yi değil, kardeş coğrafyaları da harekete geçirmek zorundayız. Hele bu kültürel dinamizmi gençlere kazandırabilirsek inanın nice “kültürel feth-i mübinler”le buluşacak, böylece kutsal ülkümüz nice milyonların gönlünde yeşerecektir. Bu oluş, bereketini yanında getirecek, Diriliş örneğinde olduğu gibi sadece kendi gönül coğrafyamızla sınırlı kalmayacak, Venezuela ve Brezilya gibi emperyalizme karşı durma çabası içindeki toplumları da kapsayacaktır.

Aslında üzerimizdeki uyuşukluğu yok etmenin yolu da bu şekilde yeni ve güçlü kültürel hamlelerden geçecektir. Yani çağdaş yöntemleri kullanarak, zengin tarihî ve kültürel dinamizmimizi harekete geçirmek ve böylece gençlerimize geleceğe dair milli ülkülerle ideal kazandırmak gerekiyor. Emin olun, dünyanın ihtiyaç duyduğu mükemmel mesajlar da bu anlayışın içinde saklı olacaktır. Bu çabanın sonucu, Diriliş Ertuğrul gibi örnekleriyle önümüzde. Bu yüzden artık fantom ağrılarından şikâyet etmeye de hakkımız kalmadığını söylemek zorundayım.

YORUM EKLE

banner4