CHP’NİN BASIN MÜŞAVİRİ BİLE TELEFONU AÇMIYOR!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu gazetelerin Ankara temsilcileriyle bir araya gelip sorularını cevaplıyor, ama bundan bizim “haberimiz” olmuyor! Çünkü AKREDİTASYON uygulayarak bazı gazeteleri çağırıp bazılarını “özellikle” çağırmıyorlar. Aralarında Yeni Akit, Yeni Şafak, Sabah, Türkiye, Akşam, Milat, Diriliş Postası, Ülke TV gibi birçok yayın kuruluşunun mensuplarını davet etmiyorlar.

Tamam, davet etmeyin; anladık... Çünkü biz birileri gibi sizin hoşunuza gidecek sorular sormayacağız!

Buraya kadar anladık da peki siz hem böyle yapıp hem de “Hükümet tarafından basına akreditasyon uygulanıyor” diye niçin ağlayıp duruyorsunuz? Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!

5 yıldır Akit’in Ankara temsilcisiyim ama bir kere bile Kılıçdaroğlu’nun basın toplantısına çağrılmadık. Bırakın Kemal Bey’i, kendisinin Basın Müşaviri Ömer Topsakal’ı aradığımızda telefonunu açmıyor. İlk görüşmemizde telefonu açmıştı. Kendimi tanıtmış ve CHP Genel Merkezi’ne gelip “Yüz yüze tanışalım. Farklı düşünmeye devam edebiliriz, ama iletişim kanalları açık olmalı” demiştim. Başta; “Tabii ki, sizi arayacağım” dedi ancak sonra hiçbir telefona bakmadı.

Bunları sızlanmak veya bir şeyleri zorlamak için yazmıyorum.

CHP’nin tezat tavrını ve ikiyüzlülüğünü görün istiyorum.

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel çıkıyor; “Recep Tayyip Erdoğan akreditasyon uyguluyor. Fahrettin Altun bu akreditasyonun başı! Muhabirler içeri alınmıyor” diye algı yönetiminin dibine vuruyor.

Siz daha muhalefet iken gazetecilere akreditasyon uyguluyorsunuz Özgür Bey; kazâra iktidar olsanız Gürsel Tekin’in “Gazetelere el koyacağız” söylemini hayata mı geçireceksiniz? Akreditasyon sizi kesmez mi?

Bırakın artık algı işlerini! Doğru olun, düz olun! Sizin birçok söyleminizi gayr-ı milli görmekle beraber konuştuğunuz sözleri “kelimesi kelimesine” veriyoruz! Bunu gayet iyi biliyorsunuz! Fakat siz “sorularımızdan” acayip korkuyorsunuz! Şimdi diyecekler ki “Efendim bazı muhabirler bize şöyle şöyle dedi, ortamı gerecek şeyler...” falan falan diye uzayıp gidecek! İyi de başka gazetelerin muhabirleri hata yapınca tüm medya kuruluşuna mı akredite uygulanır? Üstelik “Ortamı germe” kavramı görecelidir. Siz geriliyorsanız muhabir ne yapsın?

Bunun yanında Meral Akşener, Ahmet Davutoğlu, Temel Karamollaoğlu yaptıkları basın temsilcileri toplantılarına davet gönderiyorlar.

Meral Akşener’e; “HDP’lilerin tiyatrosuna gider miydiniz?” diye sormuştum, Ahmet Davutoğlu’na da “Boğaziçi Üniversitesi’nde terör örgütü üyeleri de eylem yapıyor. Siyasetçi Canan Kaftancıoğlu da oraya gidip açıklama yaptı. Siz ne düşünürsünüz?” diye sorduğumda “Canan Hanım’ın gitmesi gayet normal, ben de orada olmak isterdim” dedi.

Temel Karamollaoğlu yaptığı toplantıda basın mensuplarına dönüp; “Bir sağ taraftan bir soldan soru alacağım” demişti. Ancak hep sol taraftaki arkadaşlara soru hakkı verince ben de; “Ama hep soldan verdiniz” dediğimde “Demek ki sol cenah ağır basıyor” diyerek espri yapmıştı. Bakalım şimdi hangi cenah ağır basacak, doğrusu merak ediyoruz.

Anlayacağınız hep gergin değiliz! Ancak söz konusu PKK, FETÖ, DHKP/C olunca kimse kusura baksın veya bakmasın bunların hepsi terör örgütüdür, bunlarla işbirliği yapan da terör destekçisidir!

Ömer Faruk Gergerlioğlu, Ayhan Bilgen gibi isimlerle fazla teşrik-i mesaimiz olmamıştır ama tanışırız. Sezgin Tanrıkulu ile de birkaç kez telefonda görüştük.

Bu isimlerle “terör örgütleri” hususunda anlaşmamız mümkün değildir. Ben onlarla kesinlikle aynı düşünmüyorum. Ancak “cevap haklarına” riayet ederim. Mesela biri çıkıp; “PKK ve FETÖ terör örgütüdür, lakin şu noktaya vurgu yapmak istedim” diyorsa işte biz o noktayı “olduğu gibi” yansıtmakla mükellefiz.

Siyaset yaptıkları HDP, bizim nazarımızda tam bir terör uzantısıdır!

SİHA tartışmalarında Sezgin Tanrıkulu’nu aradım. “Acaba burada farklı bir şey anlatmak istiyorsunuz da arada kaynayıp gidiyor mu? Tam olarak ne demek istediniz?” diye sormuştum ve röportaj yapacaktık. Ancak daha sonra kendisi Ankara’ya gelemediğini ve başka zaman görüşmek istediğini belirtti. Kendisi; “Ben tam olarak öyle konuştum” deseydi anlaşamazdık ve yeni bir habere de gerek kalmazdı.

Neyse efendim, sanki “şahsi derdimi anlatır gibi” bir hisse kapıldım şimdi nedense! Herhalde algı yöneticilerine, yalancılara ve ikiyüzlülere karşı bazen yalnız kalıyor olabiliriz. Ama biz Allah’ın izniyle doğru bildiğimizi söylemekten, Allah’ın verdiği son nefesi de hak ve hakikat uğruna bu dünyada bırakmaktan asla geri durmayız.

Bazen içimde öyle şeyler düğümleniyor ki! Yalanları gördükçe…! Ama çok şükür ki “deşifre etme” gücümüz var. Her söylenene hemen inanmayın, bekleyin, sabredin, muhakkak gerçeği görürsünüz! Allah hakkı tutup kaldırmayı hepimize nasip eylesin!

YORUM EKLE

banner4